Yeniçağa Gölü
Fotoğraflarla Yeniçağa
Dertli, 19.yy.’ın ön sırada gelen saz şairlerindendir. 1772 yılında Çağa’nın Şahnalar Köyü’nde doğmuştur. Asıl adı İbrahim’dir. Kara Hasan Oğullarından Bayraktar Ali Ağa ile Ayşe Hanım’ın oğludur. Kaynaklarda Şair Dertli, Karahüseyin Oğulları sülalesi’ne mensup olarak gösterilir. Yaptığım araştırmalar neticesinde Şahnalar Köyü’nde “Karahüseyin Oğulları” diye bir sülale adını bulamadım. Bu dönem ile ilgili en önemli kaynak 1845 yılı Temettuat Defteri’dir. Temettuat Defteri’nde Şair Dertli’nin kaydı, bilgileri bulunmaktadır. Burada Şair Dertli “Karahasanoğlu Ali oğlu İbrahim” olarak geçmektedir. Yine Yaniçağa İlçesi Nüfus Müdürlüğü’nde yaptığım incelemede 14 Şair Dertli’nin soy kütüğü bilgileri “Karahasanoğlu” sülalesinden çıkmaktadır. Tüm bunlardan Dertli’nin sülale adının “Karahasanoğlu” olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
Şair Dertli’nin doğduğu köy (Şahnalar Köyü)
Şair Dertli’nin babası Bayraktar Ali Ağa tarlalarını eken, hayvancılıkla geçimini temin eden bir çiftçi idi. Dertli, çocukluğunda köyünde sığır çobanlığı yaptı. Babasının ölümünden sonra tarlalarını işleyerek geçimin sağlamaya çalıştı. Dertli’nin arazisinin dört hisseye taksim edildiği de söylenir. Dertli’nin bir erkek kardeşi olduğunu biliyoruz. Kardeşinin adı Mehmet idi. Bu bilgiye yine 1845 Temettuat Defteri’nden ulaşıyoruz. Bunun dışında belki iki tanede kız kardeşi olabilir. Bu belgelerle sabit değildir.
1845 Temettuat Defteri’nde Şair Dertli ve kardeşi Mehmet’in mal kaydı şöyledir: 20 sağman keçi, 4 sağman koyun, 14 erkek keçi, 4 erkek koyun, 13 erkek oğlak, 12 dişi oğlak, 1 erkek kuzu, 2 dişi kuzu, 2 kara sığır, kardeşi bakırcı ustası olduğu için yıllık 200 guruş geliri vardır. 1845 tarihinde Şair Dertli’nin hanesinde kardeşinden başka birde kardeşlik olarak Mısır’dan getirdiği Arnavut İsmail’in kaydı bulunmaktadır. Onunda katkıları ile yıllık gelirleri 1008 guruştur. Ayrıca Şahnalar Köyü’nde tarlaları vardır. Bu tarlalarıda ekilip biçilmekte ve yıllık gelirin içinde gösterilmektedir. Yıllık 1008 guruş bu dönemde hatırı sayılır bir gelirdir. Adı Şair Dertli ile anılan devrin ayanı Hendekçioğlu Halil Ağa’nın geliri 2568 guruştur. Buna göre Dertli’nin hane gelirini orta sınıf olarak görmek yanlış olmaz. 1845 Temettuat Defteri, yani bu bilgilerin kaydedildiği tarih Dertli’nin öldüğü yıla aittir.
Şair Dertli’nin yaşadığı devir “Ayanlar Dönemi” idi. Bu dönemde ayanlar söz sahibiydi. Ellerindeki yetki ve nüfusu kötüye kullanarak mal ve mülk sahibi olanlar az değildi. Dertli’nin hayatını anlatan kaynaklarda Şair Dertli’ye ait tarlaların, Çağa ayanı Hendekçioğlu Halil Ağa tarafından zorla aındığı anlatılır. 15 Bu konu üzerinde “Hendekçioğlu Halil Ağa” ile ilgili bölümde duracağız.
Şair Dertli, belki elindeki avucundakileri kaybettiği için, Çağa’yı terk etti. Dörtdivan’ın Deveciler Köyü’ndeki akrabası Ömer Ağa’nın hizmetinde çalışmaya başlamış. Fakat burada rahat edememiş, gördüğü bir hakaretten üzülerek, kimseye haber vermeden ayrılmıştır. Dertli bu yıllarda 20-25 yaşlarında idi.
Dertli, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a gitti. Bu aynı zamanda Dertli’nin ilk uzak gurbetidir. Padişah 3. Selim’in çıkardığı bir ferman gereğince: ”Çiftçi ve bekar olanların, açıkça taşralıların” İstanbul’da belli bir süreden fazla kalmasını yasaklaması nedeniyle buradan ayrıldı.
Şair, İstanbul’dan Konya’ya gitti. Burada beş yıla yakın bir süre kaldı. Bir ihtiyara ait kahvehanede ocakçılık yaptı. Bu kahvehanenin müdavimleri sanatkar, alim ve şair kimseler idi. Kahvehane ortamının nezih, derin bir havası vardı. Dertli, buradaki sohbetlerden, manevi iklimden çok etkilendi. Saz çalma becerisini burada kazandı. Hem çalıp hem de söylemeye başladı. Konya’daki yaşantısı Şair Dertli’nin hayatında önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Kendisinde doğuştan varolan şairlik, ozanlık ruhu burada ortaya çıkmıştır. İlk eserlerini Konya’da verir. Kendisine “Lütfi” adını layık görür.
Şair Dertli, Konya’dan bir halk ozanı olarak ayrılır. Önce Halep, ardından Şam ve Mısır’a gider. Mısır’da on sene kalır. Halk ozanı, kalfalık ve ustalık dönemini Mısır’da geçirir. Uzun süren seyahatten sonra, elinde bir saz, başında beyaz bir sikke ve yanında kardeşliği Arnavut İsmail ile birlikte memleketi Şahnalar’a döner. Dertli, Arnavut İsmail ile Mısır’da tanışmış ve dost olmuştur. Arnavut İsmail, Dertli’nin evinde kardeşi Mehmet ile kalmış ve burada evlenmiştir. 1845 Temettuat Defteri’nde “Karahasanoğlu Ali oğlu İbrahim, kardeşi Mehmet’e bağlı Arnavut İsmail ” ifadesinden de anlaşılacağı üzere Arnavut İsmail, Dertli’nin kardeşliğidir. Bugün Şahnalar Köyü’nde bu Arnavut İsmail’in torunları vardır.
Şair Dertli, Çağa’ya Şahnalar Köyü’ne Arnavut İsmail ile geldiğinde onu baba ocağını yakan kardeşi Mehmet karşıladı. Dertli, Arnavut İsmail ve Mehmet bir hanede yaşamaya başladılar. Dertli’nin evine, toprağına bağlanması, ev-köy olabilmesi için Hafize Hanım adında dul, genç ve güzel bir hanım ile evlendirdiler. Dertli’nin bu evlilikten Ömer ve Seyit Ali adında iki oğlu oldu. Bugün Şahnalar Köyü’nde Dertli’nin soyu “Ayanlar Sülalesi” olarak bu iki oğlundan devam etmektedir.
Dertli bir süre memleketi Çağa’da, Şahnalar Köyü’nda kalır. Zaman zaman köyünden kısa süreli ayrılıp sonra geri dönmektedir. Dertli’nin yaşam tarzı olarak en önemli özelliği diyar diyar gezmesidir. O kendi kişiliğini gurbette bulmuş, ruhunun güzelliklerini gurbette keşfetmiştir. Köyünde on-onbeş yıl kadar kaldıktan sonra yine gurbete çıkar. Menzil yine İstanbul’dur.
Bu dönemde İstanbul’da Halk Edebiyatı önem kazanmakta halk şairleri, Divan Edebiyatı’na rağmen, halkın ilgisini çekmektedir. Önemli semtlerde “Semai Kahveleri” , “Aşıklar Mahfeli” denilen kültür ve sanat kulüpleri açılmıştır. “Aşıklar Küthüdası” adı verilen resmi bir görevli buralarda düzeni sağlamakta, sanatçı olmayanları, sanata gölge düşürenleri bu mekanlara sokmamaktadır. Dertli böyle bir ortamda İstanbul’a gelmiştir. Çemberlitaş’taki Tavuk Pazarı’nda bulunan meşhur bir semai kahvehanesinde bir muammayı (bilmeceyi) çözdü. Muammayı çözene verilecek olan büyük ödülü burada bulunan diğer aşıklar arasında paylaştırdı. Bu durum Şair Dertli’nin İstanbul’da tanınmasını sağladı.
Sultan II. Mahmut (1784–1839) ülke genelinde birtakım yenilik hareketlerine girişmişti. Ülkenin içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulması için yapılan yenilikler halkın takdirini topladığı gibi, kınaması ve öfkesinede neden oluyordu. Dertli, böyle bir dönemde kıyafet inkilabının bir parçası olan fesin başlık olarak kullanılmasına bir kaside yazdı. Bu kaside fes giyilmesini övüyordu.
“Al renkler bahşeder ruhsare-i hübana fes.
Benzemez mi şah-ı gülde gonce-i handana fes.”
Anlamı: Güzellerin yüzüne fes güzellik katar. Gül dalında gülümseyen goncaya benzemez mi?
Bundan dolayı Sultan II. Mahmut onu huzuruna kabul eder. 2. Mahmut, bu kasidesinden dolayı Dertli’yi över. Çağa’ya ayan yapar. Dertli’nin Çağa Ayanlığı konusunda şüpheler vardır. Şemseddin Kutlu “Dertli” adlı eserinde Dertli’nin hayatı üzerine ilk çalışmayı yapan Çankırılı Talat Efendi’nin, Osmanlı Tarihi üzerine en büyük eserleri vermiş olan Köprülü Fuat Bey ve kendi görüşlerini anlatır:
“Çankırılı Talat Bey, elimizde bulunan özel notlarında, durumu şöyle anlatır: Bolu mutasarrıfının, Dertli gibi gezginci ve derbeder bir aşığı ayan olarak kabul etmesini akıl almaz. İstanbul’dan bir tavsiye getirmiş olsa bile bu tayin uzak bir ihtimaldir. Belki padişah fermanı sunduğu mutasarrıf tarafından şaire bir buyrultu verilmesi imkan dâhilindedir.
Talat Bey, Köprülü Fuat’tan aldığı bir cevaba rağmen: Ayan tayin edilmek suretiyle padişahtan iltifat gören, etrafın muhabbet ve hürmetini kazanan, içtimai mevkii yükselen Dertli… Demektedir.
Dertli’nin, İstanbul&dan Çağa’ya -belki ayanlık ünvanı ile değilse bile- iyi ve kendisinin maddeten manen doyurucu bir görevle döndüğü muhakkaktır.” 16
Dertli’nin Çağa Ayanlığı yaptığına dair Osmanlı Arşivleri’nde bir bilgiye ulaşamadım. Fakat vergi toplama konusunda suçlanması ve günümüzde Dertli’nin sülale adının “Ayanlar Sülalesi” olarak adlandırılması nedenleri ile ben Dertli’nin kısa bir sürede olsa Çağa Ayanı olarak görev yaptığına inanıyorum.
Dertli, Çağa’ya gelerek kendisine verilmiş olan ayanlık görevine başladı. Ayanlık yapanların görevlerinden biriside devletin halktan toplaması gereken vergiyi devlet adına halktan toplayıp devlete vermek idi. Yani ayanlar devletin tahsildarı görevinide yapıyorlardı. Dertli ayanlık görevine başladıktan kısa bir süre sonra hakkında dedikodu ve şikayetler başladı. Bunun nedeni: Dertli’nin halktan topladığı vergileri zimmetine geçirdiği, halktan haraç topladığı iddiaları idi. Bolu Defterdarı Hüsnü Efendi, Dertli hakkında işlem yaptı ve Bolu mutasarrıfı, Dertli’yi görevinden uzaklaştırdı. Dertli, Bolu mutasarrıfı ile Defterdar Hüsnü Efendi’ye kendi usulünce cevaplar vermiş, ama ayanlık görevi sona ermiştir.
Dertli, bu olay yüzünden Bolu mutasarrıfına sitem eder:
Tahsilden evvel boş yere hiç resm alınır mı?
Sizlerde Beğim, böyle midir adet-i vali?
Anlamı: Tahsildarlık işinden önce halktan keyfi olarak vergi alındığı görülmüş müdür? Daha hiç para almadığım, toplamadığım halde sizler benden para istiyorsunuz. Beyim sizlere göre valilik âdeti bizim gibilerden zorla para istemek, vermezsek bizi suçlu çıkarmak mıdır?
Defterdar Hüsnü Efendi’den ise anlayış ve hoşgörü beklemektedir:
Gayra göstermek ne hacet defter-i a’malimi
Sen mürüvvet madeni Sancak’ta defterdar iken;
Böyle derman etmemek layık değildir şanına,
Dergehinde Dertli-i biçareniz bimar iken…
Anlamı: Benim ameller defterimi başkasına göstermeye ne gerek var. Senin gibi bir iyilik, insanlık madeni sayılacak kimse orada deftedar bulundukça. Bu biçare Dertli, senin kapında böyle hasta beklerken, derman olmamak senin şanına, şöhretine yakışmaz.
Şair Dertli’nin, devlete topladığı ve fakat ödemediği paralar yüzünden borçlandığı ve devletin bu paraları onun çocuklarından ve akrabalarından uzun vadeli tahsil ettiği buna da “Dertli Bakayası” adı verildiği kaynaklarda geçer. 17 2. Abdülhamit Han tarafından 1891 yılında bu vergi kaldırılmıştır.
Çağa ayanlığı görevinden alınan Dertli’ye Gerede yakınında Beş Çam geçidinde dolgun bir ücret karşılığında bekçilik görevi verilir. Dertli bir süre bu görevi yapar. Fakat bu iş ona sıkıcı gelir. Tekrar seyahate çıkmaya başlar. Sivas, Zile, Çankırı ve çevre illere gitmektedir.
1834 yılında Bilecik’in Gölpazarı İlçesi’nde intihara teşebbüs eder ve boğazını keser. Dertli’nin ayanlık görevinden alınma sebeplerinden dolayı çok üzüldüğü kesindir. Ayanlıktan ayrıldıktan sonra sefil, sıkıntılarla dolu bir hayat sürdüğü açıktır. Bununla birlikte kaynaklarda intihara teşebbüs nedeni olarak genelde, Bektaşi olduğu için, Kerbela’da İmam Hüseyin’e reva görülen işkenceden çok etkilendiği gösterilir. Boğazını kesmiş fakat ölmemiştir. Ses telleri zarar görmüş, türkü söylemekte sıkıntı çekmiştir. Yaşadığı bu kederli günlerinde “Dertli” adını almıştır.
Şair Dertli’linin mezarı
Şair Dertli’nin hayatında en önemli kişi Alişan Bey’dir. Alişan Bey, Ankara Haymana’da bir aşiret beyidir. Çok zengindir. Malı, mülkü ve geniş toprakları vardır. Dertli ile Alişan Bey’in aralarında derin bir dostluk vardır. Dertli, Alişan Bey’den yaşça çok büyüktür. Dertli, çok zaman Alişan Bey’in yanında kalmış, onun meclisine katılmış, evinde yaşamıştır. Alişan Bey, Dertli’nin hamisi koruyucusudur. Dertli, Alişan Bey’in evinde kaldığı zamanlarda onun kardeşi Bostan Hanım’ı görmüş ve ona aşık olmuştur. Onun aşkına birçok şiir yazmıştır.
73 senelik hayatı, Ankara seyahatinde 1845’de sona erdi. Koyun Pazarı’ndaki (Samanpazarı) Cami Mezarlığı’na gömüldü. 1955 senesinde Gerede Kaymakamı Mehmet Berberoğlu zamanında mezarı Şahnalar Köyü’nün karşısında D–100 Karayolu kenarındaki Anıt Mezara törenle getirildi. Her yıl Temmuz ayının ikinci haftası Kültür Bakanlığı işbirliği ile “Şair Dertli’yi Anma Günü” olarak kutlanmaktadır.
Şair Dertli’yi Anma Günü
Âşık Dertli, 19. yüzyılda Erzurumlu Emrah ve Seyrani’den sonra Âşık Edebiyatının en tanınmış temsilcisidir. Birkaç çırak yetiştirdiği gibi kendisinden sonra gelen âşıklar üzerinde de etkili olmuştur. Şiirlerinde Divan Şairlerinden Fuzuli ve Bağdatlı Ruhi’nin, halk şairlerinden Âşık Ömer, Gevheri, Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan Abdal’ın tesirleri kendini gösterir. 19. yüzyıl diğer halk şairlerinde görüldüğü gibi Dertli de hem aruz hem hece vezniyle şiirler söylemişse de onun başarılı olduğu tür hece veznidir. Geredeli Figani, Mudurnulu Yağcı Emin gibi çırakları vardır.
Şiirlerinden Örnekler
TAŞLAMA
Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler, ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde
Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde
Venedik’ten gelir teli
Ardıç ağacından kolu
Be Allah’ın şaşkın kulu
Şeytan bunun neresinde
İçinde mi, dışında mı
Burgusunun başında mı
Göğsünün nakışında mı
Şeytan bunun neresinde
Dut ağacından teknesi
Girişten bağlı perdesi
Behey insanın teresi
Şeytan bunun neresinde
Dertli gibi sarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde
KOŞMA
Çekmiş keşidesin, kurmuş okların
Almışlar sinemi nişan kaşların
Hanümanın harap etti çokların
Verdi her gönüle ziyan kaşların
Can telef etmeye kasdi var gibi
Baş başa vermişler çifte mar gibi
Yed-i Haydar’daki zülfikar gibi
Vermez Rüstemler’e aman kaşların
Aşık öldürmeye tedbir ettiler
Yazdılar fermanın temhir ettiler
Tatar-ı gamzenle el-bir ettiler
Kılmağa dil mülkün viran ettiler
Cevrindir hatırımın na-şad eyleyen
Lütfundur harabımın abad eyleyen
Derdimend Dertli’yi berbad eyleyen
Şahane bakışın, keman kaşların
TAŞLAMA
Ben senin aslından aldım haberi
Aşıklık bilmezsin densizlenirsin
Nafile söyleyip usta eş’arı
Geçip de üst yana şahbazlanırsın
Bir yerde kurarlar bezmi, divanı
Ararsan görünmez mahbub-zamanı
Kimdem ezber ettin sen bu yalanı
Güzeli sevdikçe elfazlanırsın
Yutabilir misin sen bu lokmayı
Öğretirler sana ders okutmayı
İnceden eğirip sık dokumayı
Gider kahvelerde kurnazlanırsın
Dertliye gevherden çekme hesaba
Aşkın yanında var mı cevabı
Okuyabilmezsin, İncil, Kitabı
Gider Aynaroz’da papazlanırsın
DİVAN
Dilbere gülşane oğru gel dedim, gelmem dedi
Remz-i aşıkhane doğru gel dedim, gelmem dedi
Gel dedim, gelmem dedi, nedir muradı dilberin
Yürü bizden yare doğru gel dedim gelmem dedi
Gel ciğer parem dedim, durdu kaden nuş etmeğe
Saki-i devrane gel dedim, gelmeme dedi
Dertli can kurbanın olsun, bir kadem bas yanıma
Na-bedid eyvana doğru gel dedim gelmem dedi
13 Kaynak: İdris Keleş, Yeniçağa Tarihi 1, Çağa ve Köylerinin Tarihi.
14 Şair Dertli’nin nüfus bilgileri ile ilgili yardımlarından dolayı İlçe Nüfus Müdürü Hülya SEYFELİ ve Ahmet KAYIŞ’a teşekkür ederim.
15 M.Z. Konrapa Bolu Tarihi., Güzellikler Diyarı Yeniçağa İlçesi, Cumhuriyet’in 70. Yılında Bolu, Ş. Kutlu Dertli, Çankırılı Talat Efendi Aşık Dertli, Hayatı ve Divanı.
16 Ş. Kutlu, Dertli, s.23,24
17 M.Z. Konrapa, Bolu Tarihi, s.32
Fotoğraflarla Yeniçağa
ESKİÇAĞA YILDIRIM BAYEZİD CAMİSİ
Camii ile aynı devirde 1398’de Yıldırım Beyazıd adına yapılmış olan Çağa Hamamı, küçük fakat mimari bakımdan önemli olan bir yapıdır.